Doğal Afetlerin Gölgesinde: Türkiye'de Heyelan Riski ve Önlemler
Uzman, heyelanların öngörülebilir olduğunu ve alınacak önlemlerle can kayıplarının azaltılabileceğini belirtiyor.
Kapadokya Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu, ülkede yaşanan heyelan örnekleri üzerinden bu ve benzeri doğal afetlere karşı alınabilecek tedbirleri ve heyelan öngörü yöntemlerini AA Analiz için kaleme aldı.
Bu yıl 8 Aralık'ta Artvin’in Arhavi ilçesi Kıyıcık mevkiinde meydana gelen heyelanda 4 vatandaşımız hayatını kaybetti ve Karadeniz Sahil Yolu trafiğe kapandı. 14 Kasım'da Balıkesir’in Marmara Adası ilçesinde bir mermer ocağında meydana gelen heyelanda 2 kişi, 13 Şubat'ta Erzincan’ın İliç ilçesinde meydana gelen liç yığını yenilmesinde ise 9 işçi hayatını kaybetti.
Biraz daha geriye gidersek, Torosların eteklerinde yer alan Isparta’nın Senirkent ilçesinde 13 Temmuz 1995'te meydana gelen moloz akması sonucunda 74 kişi hayatını kaybetti. Sivas’ın Koyulhisar ilçesinde, 17 Mart 2005'te meydana gelen heyelanda Kuzulu mezrası tamamen toprak altında kaldı ve 15 kişi hayatını kaybetti.
Bunlar ülkemizde meydana gelen heyelanlar için verebileceğimiz bazı örneklerdir. Bununla birlikte, sadece 6 Şubat 2023 depremlerinde 3 binden fazla irili ufaklı heyelan meydana geldi ve ciddi hasarların yanı sıra can kayıplarına sebep oldu. Bu örneklerin bazıları doğal halde gelişen heyelanlar iken bazıları ise mühendislik hizmeti alan ve önlemler bulunan şevlerde meydana geldi.
Ülkemiz, sahip olduğu jeolojik, jeomorfolojik, tektonik ve klimatolojik özellikleri ile doğal tehlikelerin hemen her türüne ev sahipliği yapıyor ve bu doğal tehlikeler ağır can ve mal kayıplarına sebep oluyor. Dünya Bankası tarafından 2020'de yayınlanan global heyelan raporuna göre, 1980-2018 yıllarında, ülkede yıllık ortalama 9 bin 270 heyelanla Çin, Kırgızistan ve Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) sonra dünyada dördüncü sırada yer alıyor.
Bu rakam bir miktar hatalı gibi görünse de depremlerin tetiklediği heyelanlar açısından doğru olabilir. Yağışların tetiklediği heyelanlara bakacak olursak Türkiye, bu alanda da hiç azımsanamayacak sayıda heyelan gerçekleşmekle birlikte, dünyada ilk 10'da değildir. Ülkenin hemen her bölgesinde heyelan olmasına rağmen, aktif fay zonları boyunca depremlerin tetiklediği, Karadeniz Bölgesi’nde ise yağışların tetiklediği heyelanlar ciddi yoğunluk gösteriyor.
Bu noktada çok iyi bilinen bir hususu tekrar vurgulamak gerekir. Olay öncesinde tedbir almak için yapılacak harcamalar her zaman için olay sonrasında yapılan harcamalara göre daha düşüktür. Üstelik olay öncesi tedbir harcamaları can kayıplarının engellenmesi veya en aza indirgenmesi açısından da yüksek öneme sahiptir. Ancak hasar verme potansiyeline sahip doğal tehlikelerin nerede gerçekleşebileceğinin bilinmesi gerekir. Burada cevaplanması gereken kritik sorular heyelanların öngörülebilir olup olmadığı ve aynı zamanda bunun nasıl yapılacağıdır.
Heyelanlar öngörülebilir mi?
Aslında teknolojik gelişmelere bağlı olarak heyelanlar konusunda gittikçe daha yüksek başarımlı öngörüler geliştiriliyor. Ancak, heyelan tek başına veya tehdit olarak ele alındığında başarılı sonuçların elde edilmesi de güçleşiyor. Günümüzde detaylı araştırmalar ile ortaya çıkan iki yeni kavram bulunuyor. Bu iki yeni kavram, “gizli tehlikeler” ve “kademeli etki” dir.
Teknolojinin sunduğu yeni imkanlar ile araştırmalarda ve projelerde bu hususlar ele alınabilir ve daha sağlıklı sonuçlar üretilebilir. Gizli tehlikeler özellikle dağlık bölgelerde ve bitki örtüsüyle kaplı alanlarda meydana gelebilecek bir heyelanın çok daha alt kotlardaki bölgelerde yaratacağı hasarlardır.
Bunlara en iyi iki örnek 1995 Senirkent ve 2005 Kuzulu/Koyulhisar vakalarıdır. Toroslarda oluşan şiddetli yağmurun tetiklediği moloz akması yaklaşık 4 kilometre ileride ve dağ eteklerinde kurulu olan Senirkent’in neredeyse yarısını etkiledi. Bununla birlikte, bir yaylada karın hızlı erimesiyle tetiklenen bir heyelanın hareketi sonucunda yaklaşık 15 milyon metreküp malzeme, yatayda yaklaşık 2 kilometre uzaklıktaki Kuzulu mezrasını tamamen yok etti. Dağlık bölgelerde buna benzer gizli tehlikelerle karşılaşma ihtimali yüksektir.
Bu nedenle tek başına nerede ve hangi boyutta heyelanın oluşacağını bilmek yeterli değildir, hareket edecek kütlenin ilerleme yolunun ve ulaşacağı mesafenin de bilinmesi gerekir. Diğer yandan, ciddi boyutta bir doğal tehlike oluştuğunda bu, başka tehlikeleri de tetikleyebilir. Örneğin, büyük bir deprem oluştuğunda heyelanlar, kaya düşmeleri, çığlar tetiklenebilir, baraj yenilmeleri sonucu taşkınlar meydana gelebilir. Bu durum doğal tehlikelerin, bölgesel açından bir bütünlük içinde ve sebep-sonuç ilişkileri göz ardı edilmeden ele alınmasını gerektirir.
Lokal ve tekil bir heyelanın detaylı çalışılması ve mühendislik çözümleri getirilmesi klasik araştırma yöntemleriyle mümkündür. Ancak heyelanların yaygın biçimde oluştuğu dağlık bölgelerde heyelanların hepsinin bilinmesi ve tek tek çalışılması fiziksel ve mali hususlar dikkate alındığında mümkün değildir.
Bu nedenle öncelikli görev bunların yerlerinin ve tehlike unsurlarının bilinmesidir. En ucuz ve güvenli yöntem de bunlardan sakınmaktır. Bu nedenle önümüzde duran en önemli ödevlerden biri, öncelikli olarak heyelan envanterlerinin hazırlanması ve güncel tutulmasıdır.
Heyelandan nasıl korunabiliriz?
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) yaklaşık 10 yıllık bir emekle Türkiye Heyelan Envanterini hazırladı. Ancak bu envanterin sürekli güncellenmesi gerekiyor. Bununla birlikte heyelan envanteri ne kadar detaylı hazırlanırsa hazırlansın tehlike bilgisini doğrudan veremez, çünkü heyelan envanterleri mevcut heyelanları gösterir. Bu çalışmanın, özellikle dağlık bölgelerde gelecekte oluşabilecek heyelanları göstermesi mümkün olmayabilir.
Heyelan tehlikesinin ortaya konulabilmesi için iyi hazırlanan heyelan envanterleri ve sahaya ilişkin özellikler ileri tekniklerle analiz edilerek, heyelan duyarlılık haritalarının üretilmesi gerekiyor. Heyelan duyarlılık haritalarının üretimiyle mekansal olarak heyelan tehlikesinin nerelerde olduğunu büyük olasılıkla bilmek mümkün hale geldi. Diğer bir ifadeyle, ulaşımın çok zor olduğu alanlarda oluşabilecek gizli tehlikeler ortaya çıkarılabilir.
Yine güncel olarak artık kullanılmaya başlayan interferometrik sentetik açıklıklı radar (InSAR), yer yüzeyindeki 3B değişimleri haritalamak için kullanılan bir uydu uzaktan algılama teknolojisi olup, özellikle milimetre seviyesinde yüzey hareketlerinin tespitinde oldukça yararlı sonuçlar üretiyor. SAR uyduları, Dünya yüzeyine doğru radar dalgaları yayarak yansımaları kaydeder. Bu verilerden yola çıkılarak yüzeydeki yer değiştirmeler tespit edilebilir ve bu yer değiştirmeler de bölgenin jeolojik/jeomorfolojik özellikleriyle bir arada değerlendirilerek heyelanlar hakkında son derece isabetli yorumlara imkan sağlayabilir.
Bununla birlikte, tehlikenin mevcut olduğu bir yerde heyelan olduğunda nereye kadar malzemenin hareket edeceğinin, dolayısıyla nerelerin risk altında olduğunun tespit edilmesi de mümkündür. Bunlar dikkate alınarak, ya heyelanın etki alanının dışına çıkarak yerleşmek ve altyapı inşa etmek, ya da mümkünse mühendislik önlemlerinin alınması gereklidir.
Heyelanın etki alanının dışına çıkmak en güvenli ve ucuz yöntemdir, ancak bu her zaman mümkün olmayabilir. Özellikle Karadeniz Bölgesi'nde heyelanlar o kadar yaygındır ki bir heyelandan uzaklaşıldığında mutlaka başka bir heyelanın etki alanına girilir. Bu nedenle, buralarda çoğunlukla mühendislik önlemlerine başvurmak gerekir. Neticede çok yaygın bir tehlike olan heyelanın çeşitli yöntemlerle bulunması ve tehlikenin bertaraf edilmesi mümkün hale gelmiştir. Ancak, ya yöntemlerin eksik/hatalı kullanımı ya da eksik/hatalı yorumlanması sebebiyle doğru olmayan sonuçlar elde edilebilir.
Doğal tehlikelere ilişkin bir diğer kritik husus ise birbirini tetikleyen süreçlerin bir arada oluşmasıdır. Örneğin, büyük bir deprem oluştuğunda heyelanlar, yüzey kırıkları, kaya düşmeleri, heyelan set gölleri, sıvılaşmalar, yanal yayılmalar gibi hasar verme kapasitesine sahip durumların oluşması kuvvetle muhtemeldir ki bu durumları en son 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde gözlemledik. Neticede bunların da önceden çalışılması ve olası senaryoların ortaya konulması mümkündür. Ancak bunlar için yeterli insan gücünün bir araya getirilmesi ve üretilecek teknik sonuçların dikkate alınması gerekiyor. Bir şey yapılmıyor demek ilgili kurum ve kuruluşlara ve onların ortaya koyduğu emeğe karşı büyük haksızlık olur, ancak yeterli ve sürekli araştırma sistematiğine de maalesef henüz ulaşmış değiliz.